Güzellikleri Paylasalim
  Hz.Peygamber'in Şemâil'i
 



5."Allah, gönderdiği bütün nebilere güzel ses ve güzel yüz lütfetmiştir. Sizin Peygamberinizi de güzel sesli ve güzel yüzlü göndermiştir." (1)

                    AÇIKLAMA

     Allah Resulü Hz.Muhammed, bütün varlıkların kemalini temsil ettiği gibi bütün güzelliklerinde kemalini temsil etmektedir.Kâinatta renk, koku, ses, şekil,desen,ahenk... halinde ne kadar güzellik varsa bunların hepsi onun yüce benliğinde , eşsiz vücudunda toplanmıştır. Başlangıç olarak , sahabîlerin verdikleri şu bilgileri görelim:

    Câbir b.Semüre : "Mehtaplı bir gecede Efendim'in yüzüne baktım.Andolsun ki onun yüzü mehtaptan daha güzel ve parlaktı."

    İbn Abbas : "Konuştuğu zaman parlak dişleri arasından sanki ışık süzülürdü."

    Rebî binti Muavvez: "Onu gördüğünüz anda güneşin üstünüze doğduğunu sanırdınız."

    Enes b.Mâlik: "Onun ellerinden yumuşak hiçbir ipek , onun kokusundan tatlı hiçbir koku tanımadım. Geceleri onun gelişi , mestedici kokusundan belli olurdu."

    Câbir b.Semüre: "Yürüdüğünüz yoldan az önce o geçmişse bunu , bıraktığı güzel kokudan anlardınız."(2)

    Eşi Hz.Âişe'ye: "Bize Allah Resulü'nü anlat" dediklerinde Âişe şu cevabı verdi: Allah Resulü ,şair Hassân b.Sabit'in şu mısralarında söylediği gibiydi:

    "Alnı belirince ıssız gecede     Parıldar, göklerden bir kandil gibi

    Öğren o Resulü birkaç hecede

    Kimseye benzemez Rabb'in Habibi;

    Hakk'a ve doğruya bir ölçüdür o

    Sapmışa sorarsan ;"Bir öcüdür "o"(3)

    Peygamberimizin şairlerinden biri olan Hassân bir yerde de şöyle diyor son Resul için:

    "Ne göz gördü senden daha güzeli

    Ne senden seçkini doğdu rahimden

    Bütün noksanlardan arınmışsın sen

    Sanki sana sormuş kudretin eli ,

    İsteğince olsun diye o beden" (4)

    Hassân bir yerde de şöyle anlatıyor Allah Resulünü:

"Sana benzer dolunay,fakat sen ondan aksın

Yüzün güzele candır, sen güzelden parlaksın

Ey varlığın gayesi, ey ruhların ışığı

Sana sevdalanmayan, olmaz gönül aşığı

Vücudun yakut, anber,misk ve kâfûrdur senin

Özün ilahî cevher , yüzün bir nurdur senin

Âdem'in seçkin oğlu , Havva'nın gül yavrusu

Sen sonsuzluğa renksin , cennetlerin kokusu



Üç nur parıldar gökte: Güneş,yıldız,dolunay:

Sınırsız gönlün senin bu üç ışığa saray

İlimler yıldızların ; akıl,güneş kalbinde

Dolunaysa ,Tanrısal marifetlerdir sende



Önderim Kitabullah , kıble Kâbe'dir bana

Dinim , dinler sultanı , yayılmıştır cihana

Şefaatçım Peygamber, varlığa o rehberdir

Affedicim yüce Rab,Allah ; Allah Ekber'dir."

    Adını ve mesajını duyarak ona düşman olan bir putperest daha sonra bir vesileyle onu görmüştü. Hemen yaklaşıp önünde diz çöktü ve şöyle inledi:"Ey Muhammed! Yemin ederim ki seni gördüğüm ana kadar benim için dünyanın en nefret edilecek adamı sendin. Fakat yüzünü gördüm ve şimdi benim için o yüz bütün güzelliklerin en üstünü oldu."(5)

    Allah Resulü'nün güzeli ve güzelliği temsil yönünü ele alan Türk sufi düşünürü İsmail Hakkı Bursevî (ölm.1724),bu olguyu ontolojik bir realite olarak değerlendirirken şöyle konuşuyor: "Hz.Muhammed'in sureti Hakk'ın suretidir ki varlıklar aleminde ondan daha güzel suret olamaz. Tanrısal bilgide mevcut olan herşeyin güzellik halinde belirişi , varlıklar âlemindedir. Ve bu güzellik halindeki belirişin en mükemmmel şekli Hz.Muhammed'in suretidir. "(6)

    Bütün hayatını Hz.Peygamber'le geçirmiş ve onun aşıkı olarak yaşamış bulunan Hz.Ali, Allah Resulünü ölümünden sonra yıkayan ve dolayısıyla onun vücudunu yakından gören tek erkektir. Diyor ki Hz.Ali: "Tanrı Elçisinin vücudunu yıkadım.Hiç bir yerinde hiçbir şekilde bir leke ve kir yoktu.Seçkin vücudundan o halde bile öylesine güzel bir koku yayıldı ki , bulunduğumuz odanın içi adeta ıtırlarla doldu."(7)

Ruh güzellikleriyle emsalsiz olduğunda kimsenin kuşkusu bulunmayan Allah Resulü , beden güzellikleriyle de , işte böyle donatılmıştı. Donatılmıştı ki onu sevmek ona bütün varlığıyla aşık olmak hususunda kimsenin hiçbir mazereti kalmasın. Hal böyle olunca :

    Sufîlere göre, Peygamberler Sultanı'na sevgi aşk yolunun hem başlangıcı hem de sonudur. Yani, aşık olabilmek , sevebilmek için onun eteğine yapışmak nasıl şartsa , aşkı hedefine vardırmak için de onun sevgisiyle dolmak şarttır. Esasen bütün sevgiler , farkında olalım veya olmayalım Muhammed Mustafa'yı arayan çırpınışlardır. Muhammedî aşkın vefalı yolcusu İkbal bu gerçeği şu mısralarla dile getiriyor: "Renk ve koku dünyalarının toprağından fışkırdığını seyrettiğin her arayışın kıymeti ya Mustafa nurundan gelmektedir, yahut Mustafa'yı arama çabası içinde oluşundan."

    Ebu Cuheyfe der ki :"Efendimin elini tutup yüzüme değdirdim. Eli, sulardan serinletici , misklerden daha güzel kokuluydu."(8) Enes b.Mâlik de şöyle diyor " Onun cildine dokunur , sonra ellerimi günlerce koklar koklardım.(9)

   "Mübarek elini bir çocuğun başına dokundurup onu okşasa , bu çocuk saçlarına gül yaprakları serpilmiş gibi tatlı tatlı kokar ve böylece öteki çocuklar arasında hemen farkedilirdi." (10)

    Su... Usanmadan arayışın , karşılık beklemeden verişin , hiç durmadan yürüyüşün , hayatın ve sonsuzluğun en güzel sembolü su... Bütün kirleri onun uğruna temizler , en iğrenç ayakları onun ayaklarına dokunabilmek ümidiyle öper su... Binlerce inilti ve feryatla onu arıyor su . Muhammedî aşkın ölümsüz yolcusu Fuzûlî bu inceliği Su kasidesi'nde ebedîleştirdi:

 

Hâk-i payine irem der ömrlerdir muttasıl

Başını taştan taşa urup gezer avare su."

 

Allah Resulü'nün ruh ve beden güzelliklerini anlatan düz veya manzum yazılara Hilye veya Şemâil denmektedir.

    Hilye veya Şemâil geleneği , daha asrısaadette ve doğrudan doğruya sahabîler arasında , bunların en önde gelenleri tarafından başlatıldı. Hatta denebilir ki en güzel hilyeler büyük sahabîler tarafından kaleme alınmışlardır. Bunların başında , Hz.Ali'nin şemâil-i şerifesi gelmektedir. Vermeye çalışalım:

    "Ne gözü rahatsız edecek kadar uzun , ne dikkat çekecek kadar kısaydı.Orta boyluydu.Saçları ne tam kıvırcık , ne tam dümdüzdü. Uzun ve dalgalıydı.Vücudu iri , kaba değildi.Yüzü tostoparlak ,küçücük değildi. Beyaza yakın pembeydi.Gözleri simsiyahtı. Kirpikleri upuzundu. Mafsal ve omuz kemikleri iriceydi. Göğsünden göbeğine kadar hafif kıllıydı. Vücudunun diğer yerlerinde kıl yoktu. Elleri ve ayakları iriceydi. Yürüdüğü zaman âdeta ayak uçlarına basarak , süratli koşar gibi yürürdü. O yürüdüğünde toprak önünden çekilir gibiydi. Bir yere bakacağı zaman bütün vücuduyla dönerek bakardı; başını çevirerek bir yere baktığı görülmemiştir. İki ömuzu arasında Nübüvvet Mührü vardı.

    İnsanların en cömerti, en iyi kalplisi, en doğru sözlüsüydü. Emanete onun kadar sadakat gösteren görülmemiştir. En yumuşak huylu insan oydu. En güzel geçinilecek insan oydu. O'nu ilk gören heybetinden titrerdi , fakat onunla bir süre beraber olunca O'na aşık olur , onun insanı kuşatan çekicilik ve bağlayıcılığını söyler dururdu. Kısaca ben , bütün güzellikleri kendinde toplayan bir insan olarak yalnız onu gördüm"(11) İbn Sa'd'de yeralan bir başka şemâilden , burada yeralmayan bazı bilgiler ekleyelim : "Yürüdüğü zaman âdeta bir yamaçtan aşağı iner gibiydi. Öyle yürürdü ki ardından koşan bile zor yetişirdi. Yürürken sağa-sola asla bakmazdı. Bazen elbisesi bir ağaca filan takılırdı, yine geri dönmezdi. Bunu bilen müşrikler ona gülecekleri zaman arkasından gülerlerdi. Bilirlerdi ki geri dönüp bakmaz ... onun yüzüne bakanda şu kanaat doğardı:Güneş bu insanın yüzüne akmaktadır.... Saçlarının en kısa şekli kulak yumuşaklarını örtecek kadar uzundu. Bu saçlar siyahın en güzeliydi. Öldüğü sırada bu siyah saçlara yirmi civarında beyaz tel karışmış bulunuyordu. Sakallarında ise daha fazla beyaz vardı. "Sakalına beyaz düştü, ey Allah'ın Resulü" diyenlere şöyle cevap verirdi. "Evet Hud sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı."Bu sözüyle O, Hud suresindeki beyanlardan kaynaklanan görevlerin ağırlığına dikkat çekiyordu.

Allah Resulü üç tip saç bırakmıştır:

   1- En kısa şekil: bu saçların kulaklarını örtecek kadar uzadığı zamanlardaki şeklidir.

   2- Orta boy şekil : Bu da , saçlarının ensesine kadar indiği zaman ki şeklidir.

   3- En uzun şekil : Bu şekil , Allah Resulü'nün saçlarının omuzlarını örtecek kadar uzadığı zaman ortaya çıkan şekildir. Bu son şekil için kaynaklar sahabi tabirleri olarak şöyle diyorlar : Yebluğu menkibeyhi, yadribu menkibeyhi .Yani saçları iki omuzuna dökülürdü. (12)

    Hz Peygamber saçlarını tam ortadan ikiye ayırmayı çok severlerdi. Dahası var. sahabîler yukarıda verdiğimiz kaynakta yer alan beyanlarıyla bize gösteriyorlar ki Allah Resulü zaman zaman saçlarını dört örgü halinde şekillendirebilmişlerdir. Mekke fethi sırasında Hz.Peygamber'in saçlarının dört örgü halinde taranıp şekillendirildiği kaydedilmektedir.

    Gülüşü hep tebessüm etme şeklindeydi. Kahkaha attığı görülmemiştir. Alnı geniş ve bembeyazdı. Bu alında belirgin bir damar vardı. Özellikle öfkelendiği zamanlar bu damar iyice belirgin hale gelirdi. Sahabîler bu damara bakarak onun öfkelenip öfkelenmediğini anlarlardı genellikle. Sakalları sık , ağzı irice, dişleri seyrekçeydi. Omuzları genişti. Karnıyla göğsü aynı seviyedeydi... Daha çok yere bakardı. Sürekli olarak düşünceli , hüzünlü bir hali vardı. Hep tedirgin , hep harekete hazırlanır bir görünüş içindeydi Öylesine yavaş ve vurgulu konuşurdu ki kelimeleri saymak isteseniz sayabilirdiniz... İki omuzu arasında yer alan Nübüvvet Mührü , güvercin yumurtası büyüklüğünde üstü kıllı siyah bir bendi. Ruhunu teslim ettiği andan itibaren bu Nubüvvet Mührü'nün silinip yol olduğu görülmüştür...

    Zaman zaman kan aldırır . bunu "sağlıklı olmak için" yaptığını söylerdi.

    Dişlerini sık sık fırçalardı. Buna o kadar düşkündü ki bazen geceleri kalkar diş fırçalardı...

    Temiz giymeyi , beyaz giymeyi çok severdi. kaynaklar, onun süslü diyebilecek kadar temiz giydiğini kaydediyor.

    Sırtı yerde yatmayı çok severdi. En sevmediği şeylerden biri de yüzü koyun yatmaktı.Bunu "Allah ve Resulü'nün sevmediği, şeytan yatışı olarak nitelendirirdi.Sert yataklarda yatmayı tercih ederdi. Hatta bir keresinde yatağını yumuşak hale getiren Hz.Âişe'ye onu eski haline getirmesini söylemiştir.

    Taşına :"Muhammedür Resulullah " yazılı bir gümüş yüzük taşırdı. Yüzüğü bazen sağ, bazen de sol eline takardı. Onun yüzüğü ilk iki halife tarafından güzelce korunduysa da halife Osman tarafından kuyuya düşürülüp kaybedildi. Bir keresinde altın yüzük takmıştı. Halk bunu taklide kalkınca yüzüğü çıkardı ve altın yüzük takılmasını erkeklere yasakladı. Anlaşılan odur ki Hz.Peygamber servetin süs eşyası halinde hapsedilmesini istemiyordu. Sefere çıktığı zamanlar bile tarak, parfüm. ayna ve diş fırçası gibi şeyleri mutlaka yanında bulundurur ve harp zamanlarında bile bunları kullanırdı...(13)

    Tatlı yemekleri , meyvaları çok severdi. Bal, en çok sevdiği gıda maddesiydi.Kabağı çok severdi. Kavun karpuzu çok severdi... Bayatı, dibi kalmış yemekleri yemezdi.(14)

    Yaratıcı Kudret'in bahşettiği en mükemmel niteliklere sahip bulunan Allah Resulü , insan bedeninin başarabileceği en zorlu işleri yapabilme gücüyle de mucizeler sahibiydi. İçinde yürüdüğü grubun hiçbiri ona yetişemezdi. Kaç kişiyle oturursa otursun , bu insanların boyları ne olursa olsun , uzaktan bakıldığında en uzun görünen , Allah Resulü olurdu.

    Bu noktada onun , Arap Yarımadası'nın en ünlü pehlivanı Rükâne'yi üç kez üst üste yenmesine ilişkin hatırayı anlatacağız: Ünlü pehlivan Rükane bir gün ona dedi ki : "Eğer beni yener , sırtımı yere yapıştırırsan sana inanacağım."Ve güreş tutuldu ve Rükâne'nin sırtı yere yapıştı. Müsabaka tekrarlandı ve Rükâne tekrar yenildi. Fakat o, iman edeceği yerde çevredekilere şunu söyledi: "Bu adam çok büyük bir sihirbaz.Onunla kapışır kapışmaz , âdeta büyülendim, elim-ayağım tutuldu ve kendimi yerde buldum."Kaynaklar bu Rükâne'nin çok güçlü bir adam olduğunu yazmaktadır. Öyle ki yere yayılmış bir deve derisi üstüne çıktığında birkaç kişi bu deriyi çekerler ve Rükâne'yi yerinden kımıldatamazlardı... Deri, Rükâne'nin ayaklarını bastığı yerde çakılı kalır ve diğer kısımları parçalanıp kopardı. Fakat görüldüğü gibi bu gücüne rağmen kendisini yenen Allah Resulü'ne sihirbaz demekten öte bir düşünce ve gönül derinliği gösterememişti. (15)

    Hz.Peygamber'in Rükâne'yle güreş tutması olayının ifade ettiği anlamı değerlendiren çağdaş bilgin Mustafa Sibaî şöyle yazıyor: "Hz.Peygamber Hz.Âişe'yle koşu musabakası yaparlardı. Yine Hz.Peygamber meşhur Rükane'yle güreşmiş ve onu üç kez yenmiştir. O bu haliyle ashaba kendisine uymalarını , dinin maksatlarından biri olan , sıhhati korumayı ve bedeni spora alıştırmayı telkin ediyordu. Bu hal ne Allah'a ibadet etmekle uyuşmaz bir şeydi , ne de insanlar arasında kemal sahibi olarak tanınmayı engellerdi. Bu davranış eski dinlere bağlı rahip ve mistikler arasında yaygın olan "bedeni ihmal zühd ve takvanın belirtisi , Allah'a yaklaşmanın yoludur" şeklindeki kuruntuya bir reddiye idi. (16)

 

 

 1 İS.1/376
 2 Bu sahabî sözleri için bk.D.mukaddime
 3 el-A'zamî,134
 4 Aynı eser, 133-134
 5 N.Taharet,126
 6 Bursevî;Kenz-i Mahfî,22-23
 7 Kundûzî,17.
 8 B.menakıb,23
 9 Taberî;Tarih,2/309
10 Münavî,36
11 İH.1/501-502
12 bk.İS 1/427-431;ED.
     tereccül;Tirmizî;Şemail,22-23
13 İS.1/484-485.
14 İS.1/363,506
15 Rükane olayı için
     ayrıca bk.İİ paragraf
     426;İH.1/390
16 Sibaaî,İştirakiyyetü'l-İslam,61-62

   
 Alıntı : Yaşar Nuri Öztürk 
           Kendi Dilinde Hz.Muhammed

 

 

 

 

 

 
  23025 ziyaretçi  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol